Mutluluk ve Acı
Birçok şeyi arkamızda bırakıp gitmeliyiz belki de… Belki de en iyi müzik ile tehlikeli görünen ve içten içe bizi korkutan yerlere doğru yola çıkmalıyız. Her ne varsa ruhumuzun derinliklerinde onu en ücra yerine değin çözüp artık bu karmaşaya bir son vermeliyiz. İyi ile kötü, güçlü ile zayıf, mutluluk ve acı tüm bu karşıtlar ve daha fazlası hayatımızın karmaşası… Aradığımız şeyi yüzyıllardır kendimizden uzaklaştırıp daha büyük zorluklarla savaşa bırakıyoruz benliğimizi bu nedendir ki elleri bomboş bir sürü insan geziniyor çevrede ve öylesine amaçsız. Yaşamaktan kaçımız mutlu böyle bir düzende? Günlük gülümsemeler ile geçiştiriliyor çoğu zaman ve yerine asla saf mutluluğu koyamıyoruz. Saf mutluluk… Bizi tüm o kirli duygularımızdan, istemsizce canlanan düşüncelerimizden ve en önemlisi kendi karanlığımızdan ruhumuzu temizleyecek olan şey. Gidecek olduğumuzda varmak istediğimiz yer iki yanı yeşillik dolu yol, güzel bir deniz, bir kır yeri ve güzel bir ev. Sabahları uyandığımızda telaşsız yeni gün, uğruna peşinden koştuğumuz idealler için çalışmalarımız ve ayağımıza çelme takmayacak engelsiz yollar, güçlü arkadaşlıklar, sıcak bir aile, delidolu kahkahalar. Kendimiz olabildiğimiz yer çünkü insanlar yalnızca düşlerde tam manasıyla kendisine kavuşabiliyor. Saf mutluluk, zaman kaybettiren gereksiz telaşlar olmadan ruhumuzu özgürce bütün hücrelerimizde hissettiğimiz yerde mi? Ah bu soru kana bulanmış bir tablo duvarda o zaman ki ruhunu gündelik yaşamda ölmüş bir bedene ait. Böylece düzenin arkasına sıralanmış hiçbir hayal silemez bu kanı. Öyleyse alışılmalı kirli duvarlara veyahut gözlerimizi kaçıralım kendi tablolarımızdan! Hepimiz birbirimizin celladayız nasıl olsa. Gün geçtikçe daha da çok öldürüyoruz ruhlarımızı ve son nefes zaten kaybolmakta olan düşleri tam manasıyla zamanın sonsuz boşluğuna atıyor. Zavallı insan bedeni! Azalmakta olan bir ruh ile daha ne kadar yaşayabilirdi ki? Sürükleyici bir macera boyunca birer ruh katilleri olarak dolanıyoruz sevdiğimiz caddelerde, sevdiğimiz müzikleri dinlerken gözlerimizi yıkılmakta olan yaşamlara kapatıyoruz ta ki bir insan diğerini düşünene kadar devam ediyor bu yok edici döngü. İçten içe korkmasına rağmen bir başkası için mücadele verdiği zaman biraz olsun Agah Bey’in “iyi insan” dileğini yerine getiriyoruz. Biraz olsun… Neticede hiçbir olgu değiştiremiyor kendimizden dahi kaçtığımız gerçeğini. Öylesine bulanmışız sıradan küçük dünyamıza bu nedenle büyük dünya ile karşı karşıya gelmekten çekiniyoruz. Kendisine dahi dürüst olamayan ve yalnız kendisine faydalı olmaya çalışan bir kişi nasıl diler ki saf mutluluğu? Yaşam bu nedenden ötürü böylesine çoğu yanı çekilmez değil midir? Uğruna harcanan onlarca sevgi bencillikten ötürü yitirmedi mi zamanın hediyesini… Kendi kurduğumuz düzende birbirimize yenildik.
Öyleyse birçok şeyi arkamıza alıp gitmeliyiz! En iyi müzik ile tehlikeli görünen ve bizi korkutan yerlere doğru uzun soluklu bir yolculuğa çıkmalıyız. Huzurun yanı sıra tüm kötü duyguları da yanımıza alarak ruhumuzun derinliklerinde onu en ücra yerine değin çözüp artık bu karmaşaya bir son vermeliyiz. İyi ile kötü, güçlü ile zayıf, mutluluk ve acı…