‘İyi Ki’ Perisi
Bir zamanlar ormanda kalabalık ailesiyle yaşayan fakir bir oduncu varmış. Oduncunun yarı aç yarı tok bir hayatı olsa da altı güzel yavrusu ve iyi kalpli bir karısı olduğu için hâline hep şükredermiş. Gel zaman git zaman oduncu yaşlanmaya başlamış, baltasıyla kestiği kuru odunları artık kaldıramaz olmuş. O arada çocukları da büyümüş ve iş güç sahibi olabilmek ve yuvaya katkıda bulunabilmek için hayal kuruyorlarmış. Oduncu yine bir gün elinde baltasıyla ormanın derinliklerine dalmış. Üç gündür evine götürebilecek iyi bir av hayvanı, yemeklik otlar bulamadığı için bir çam ağacının dibine çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamış. Karısı ve çocuklarının önünde ağlasa gururuna dokunacağından o güne dek dertlerini hep içine atmış. Yaşlı adam o kadar ağlamış ki o anki atmosferden rüzgâr bile hüzne dalmış, acıklı türkülerle dallardaki yaprakları okşamış. O esnada fısıltıyla karışık tatlı bir ses duymuş. Oduncu ağlamasını yavaşlatıp bu garip sesi dinlemiş.
- Hey, iyi kalpli oduncu! Hemen arkana bak.
Oduncu, birinin kendisine şaka yaptığını düşünmüş. Bakmış ki etrafta kimse yok, kendisine söyleneni yapıp arkasını dönmüş. Bir de ne görsün! Pırıl pırıl upuzun saçlarıyla kendine gülümseyen melek gibi bir kız varmış. Gözlerini ovuşturmuş, hayal mi diye yeniden gözlerini kapatıp açmış. Şeffaf kanatları, elinde altından yıldızlar parıldayan sihirli çubuğuyla çok güzel bir kız yüzüne bakıp gülümsüyormuş. Şaşkınlığını atlatıp kızla konuşmuş:
-
Hayal mi görüyorum, yoksa sen gerçek misin? Bugüne dek hiç böyle kanatlı bir hanımefendi görmedim. Şatodan, saraydan yahut cennetten mi kaçıp geldin? İn misin, cin misin güzel kız?
-
Ne inim ne de cin, ben bir periyim sevgili oduncu. İsmim “İyi ki Perisi’dir. Bir zamanlar “Periler Adası” denilen yerde yaşıyordum. Yüz yıl evvel evren giderek bozulduğu için, insanlar “Keşke” kelimesini sıkça kullanmaya başladıkları için bizler adamızdan göç edip dünyaya geldik. Yüz yılda bir sırayla iyilik yapıp bir süreliğine bu dünyadaki insanlarla yaşamaya karar verdik. Çok içten ağladığını duydum ve şu ormanda şahit oldum. Sana yardım etmek için geldim. Haydi, derdin neyse anlat ki İyi ki’ler ile dileklerini tam zamanında yerine getireyim.
-
Şeyy, nasıl anlatsam ki. Benim altı evlâdım ve biricik karım var. Yaşlandım, çocuklar da büyüyor. Evde yiyecek bir şey kalmadı. Kucağımda, heybemde bir hafta boyunca evime yetecek kadar yemek olsaydı… İşte budur dileğim.
-
Ben de büyük bir derdin var sandım. Kolay iş, hemen çam ağacının arkasındaki kayayı kaldır. Orada bir haftalık azığını bulacaksın. Senden küçük bir ricam var. Her gün anahtar kelimen olan “İyi ki”yi kullan. “Keşke” kelimesini kullanırsan rızkın azalır, dileklerin vaktinde gerçekleşemeyebilir. Bana ihtiyacın olursa kimselere görünmeden “İyi ki Perisi! Çık ortaya, ben geldim.” diyerek şu ırmağa seslenmen yeterli.
Yaşlı oduncu hâlen şaşkınmış çünkü hayatında ilk kez bir peri kızı görüyormuş. Peri cümlelerini tamamlayınca yıldızlar kümesinde sessizce kaybolmuş. Oduncu hemen çam ağacının arkasındaki kayayı var gücüyle kaldırmış. Hafif yiyeceklerini heybesine doldurmuş, tekerlekli yiyecek arabasını da elleriyle iteleyip baltasını alarak ormandaki evine yol almış. Perinin öğütlerini unutmamış. Kendi kendine konuşmuş:
- İyi ki “İyi ki Perisi” ile tanıştım. Çocuklarım ve karım bana çok teşekkür edecekler.
Akşam kulübe evine gelince çocukları ve hanımı babalarını sevinçle karşılayıp hemen arabadaki yiyecekleri evlerine boşaltmışlar. Akşam olunca ormanda başından geçenleri sadece karısına anlatmış ve çocuklara bu olaydan hiç bahsetmemişler. Bir hafta boyunca çocukları tok yatmışlar ve herkes huzurla uyumuş. Oduncunun karısını birden açgözlülük sarmış ve bir haftanın sonunda kocasına:
-
Periden bir ay yetecek kadar yiyecek ile benim için de altın bilezik iste. Keşke bir altın bileziğim olaydı, fakirleşip zor durumda kalırsak onu satarak kimseye muhtaç olmazdık.
-
Hanım, hanım hâlimize şükredelim. Hem ben seni nasıl tembihledim: “Keşke” kelimesin asla dillendirmemeliyiz. Yoksa rızkımız kesilir. Şükredip her şeyimize “İyi ki” demeliyiz.
Kadın hemen susmuş. Birden karısının aklını zengin olma hırsı bürümüş ve yaşlı adama belli etmemiş. Bir haftanın sonunda elinde baltasıyla adam ormana yol almış. Irmağın yanına varınca şırıl şırıl akan suya dönüp “İyi ki Perisi”ne seslenmiş:
- İyi ki Perisi! Çık ortaya, ben geldim.
Hemen sudan pırıltılar yükselmiş ve şeffaf kanatlı güzel peri kızı yeryüzünde belirmiş.
-
Buyur sevgili oduncu! Dile benden ne dilersen. Lâkin kesinlikle “Keşke” kelimesini dillendirme, “İyi ki” ile başlayan cümleler kur ki dileklerine tez ulaşalım.
-
İyi ki Allah seni karşıma çıkardı. Bir hafta evvel iyi ki seni tanıdım sevgili güzel “İyi ki Perisi”. İyi ki haneme bereket getirdin de yavrularımı doyurdun. Bu kez isteklerim yine kendim için değil. Aslında çocuklarımdan ziyade hanımımın istekleri var. Bir hafta daha kıt kanaat odun kesip satarak geçinirdik ama hanımım sürekli fakirlikten şikâyetçi. Bize bir ay yetecek kadar yiyecek, bir de karımın koluna uygun ölçüde zor zamanlarımız için bir altın bilezik verebilir misin?
-
Elbette. Bir aylık yiyeceğinizi heybene yüklemek çok zor, yaşlı bedenine kıyamam. Hadi doğruca evine koş. Evine döndüğünde kulübenin arka bahçesinde bir yığın yiyecek bulacaksın ve çocukların çok mutlu olacak. Şimdi elini yırtık pantolonunun cebine daldır, işte orada inci taşlarıyla bezeli bir altın bilezik bulacaksın. İşte tam da hanımının bileğine göre. Onu kendi ellerinle evinde hanımının koluna takıver ki çocuklarının önünde mahcup olmayasın. Gün batımına az kaldı, başka insanların dilekleri için yeni güne hazırlanmalıyım. Şimdilik hoşça kal!
Ay parçası gibi parıldayan güzel peri, suyun içinde kayboluvermiş. Adamcağız az gitmiş uz girmiş, dere tepe düz gitmiş. Tembelliği kendine yakıştıramadığı için alın teriyle ormanın derinliklerinden birazcık daha kuru odun parçası kesip sırtlamış ve akşam ezanından sonra anca evine varabilmiş. Gerçekten de akşam saatinde ay ışığının altında parıldayan, arka bahçesindeki yiyecek yığınını görmüş ve çok mutlu olmuş. Gün boyunca cebinde özenle sakladığı altın bileziğini de çocuklarının gözü önünde karısının koluna takıvermiş. Kadın mutluluktan uçmuş, çocuklar da güle oynaya sabaha dek taze meyveler yiyerek uyumuşlar.
Aradan bir aya yakın zaman geçmiş. Yaşlı oduncunun evinde herkese yetecek kadar yiyecek olsa da adamcağız rızkını çıkarmak için seher vakti yine erkenden yollara düşüp odun kesmeye devam ediyormuş. Daha bir ayın dolmasına birkaç gün varken karısının içine kurt düşmüş. Bu kez tüm kolları altın ve yakutlarla, değerli inci taşlarıyla dolsun istiyormuş. Bir sandık dolusu hazine istiyormuş. Kalbinden birçok keşke’li cümleler kurarak kocasının verdiği öğütleri o esnada unutuvermiş. Çocuklar ise hâllerinden memnunmuş ve bunların hepsini babalarının kazandığını düşünerek yaşlı adamla gurur duyuyorlarmış. Akşam yorgun argın evine dönen oduncu, hanımını üzgün görünce karısı yakınmaya başlamış:
- Periden biraz daha bir şeyler iste, onda her şey vardır. Keşke boyum kadar altınlarım, incilerim olsaydı. Keşke fakir doğmasaydık. Keşke saraylarda yaşasaydık, keşke ikimiz de hep genç kalsaydık. Keşke hiç çalışmadan zengin olsaydık. Keşke…
Yaşlı oduncu, hemen karısını susturmuş ve ‘keşke’ kelimesinden ötürü en başından beri çok korktuğu için başlarına gelecekleri düşünmüş.
- Sevgili karıcığım! Ben seni nasıl tembihlemiştim, ne çabuk unuttun. Bir aydır anahtar kelimemizi unuttun ve bir gün, hatta bir kerecik bile “İyi ki!” demedin. Sürekli yasak kelimemiz olan “Keşke”yi kullanıyorsun. İyi ki hayattayız, iyi ki altı tane sağlıklı evlâdımız var, iyi ki minicik ama huzurlu bir yuvamız var, iyi ki aç değiliz, iyi ki elim ayağım tutuyor da çalışıp evime bakabiliyorum. İyi ki….
Bu kez sabırsız hanımı, oduncu kocasını susturmuş ve yarın bir anlaşma yapmaya karar vermişler. İkisi de akarsuyun yanına beraber gideceklermiş, kadın bu konuda çok ısrar etmiş. Oduncu eğer ikisi giderlerse sihrin bozulacağını ve perinin kendisine bir daha asla güvenemeyeceğini anlatsa da karısına söz dinletememiş. Ertesi gün yaşlı oduncu, karısını ve baltasını yanına alıp ormanın derinliklerindeki o akarsuyun yanına gitmiş. Oduncu üzgünmüş. Suya isteksizce seslenmiş. “İyi ki Perisi” aslında tüm bu yaşananları gökyüzünden görüyormuş ve yaşlı oduncunun iyilik dolu kalbine üzülmüş.
- İyi ki Perisi! Ben geldim, çık ortaya. Beni affet, yanımda bu kez mecburen karımı da getirdim. Bu kez yine kendim için bir şeycik istemiyorum ama karımın istekleri hiç bitmiyor. İstersen bana ceza ver, yeter ki dostluğunu benden esirgeme.
Oduncunun şifreli cümlesinin hemen ardından pırıl pırıl suyun içinden prensesler gibi bir kız, şeffaf kanatlarıyla yıldızların arasından doğuvermiş. Oduncunun hanımı kendisinden oldukça genç ve güzel bir kız görünce oracıkta kıskançlıktan kalbi kaskatı taşlaşmış. Tam “İyi ki Perisi”ne o bitmek bilmeyen isteklerini sayacakmış ki bir anda taş kesilip çam ağacının ardındaki kayaya dönüşmüş. Oduncu bu işe şaşırmış kalmış ama böyle bir sonucu zaten bekliyormuş. “İyi ki Perisi” hemencecik olan biteni oduncuya açıklamış:
- Merhaba, sevgili oduncu! Bir aydır neler yaşadığını, her gün hâline şükredip şu yaşta saatlerce çalıştığını, iyi ki’ler ile yeni güne başladığını en başından biliyorum. Hanımın bir gün bile hâline şükretmediği için, sana teşekkür etmediği için, “Keşke” kelimesini sürekli kullandığı için işte o da sonunda şu karşıdaki çam ağacının ardında gördüğün ve ilk gün yiyeceklerini o kayanın altından aldığın büyük kaya parçası gibi taşlaştı. Oradaki kayalar bugüne dek yeryüzünde var olan “keşke kayaları”dır ve açgözlülerin taşlaşmış son hâlidir. Şimdi sana ödül olarak gençliğini vereceğim ve yeni bir hayata başlayacaksın. Büyü bozulacak, artık oduncu olarak kalmayacaksın. Periler yüz yılda bir yeryüzüne iyilik yapmak niyetiyle inince dünyadaki en iyi insanları seçip kendilerine eş kabul ederler. İşte ben de seni ödüllendirdim, gençliğini verdim. Periler Adası’na gideceğiz ve sen benim prensim olacaksın. Çocuklarını hiç merak etme, onları da adamızda yanımıza alacağız. Haydi, tut elimi ve suya atla.
Yaşlı oduncu, “İyi ki Perisi”nin her dediğini nazikçe yapmış ve içini sonsuz mutluluk kaplamış. Suya bir adım atar atmaz vücudu dinçleşip genç bir adam olmuş. “İyi ki Perisi” ile “İyi ki Prensi”, yani oduncumuz Periler Adası’nda sonsuza dek mutlu yaşamışlar. Gökten üç elma düşmüş: Biri her gün “İyi ki” ile başlayan hayaller kuranlara, ikincisi tüm canlılara iyilik edenlere, sonuncusu da bu masalı dinleyen İyi ki Perisi”nin sevimli çocuklarına armağan olmuş. İyi ki’lerle çoğalan masalımız burada mutlulukla ve yeni hayallere uyanmak dileğiyle sona ermiş.
Elif Yavaş