hayvanat bahçesi macerası

Müziğin Prensesi

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde Kaf dağının arkasındaki ülkelerin birinde güzelliğiyle dillere destan bir prenses yaşarmış. Bu prenses o kadar güzelmiş ki tüm ülkelerin prensleri onunla evlenebilmek için adeta birbirleriyle yarışırlarmış. Prensesin gönlü ise komşu ülkenin yakışıklı prensindeymiş. Bu prens yaptığı esprilerle etrafındaki herkesi güldürürmüş. Prensesi etkileyen en önemli özelliği de buymuş. Prensesin güzelliği zamanla kendine karşı bir hayranlığa dönüşmüş. Öyle ki prensin kendini sevmeme ihtimalini dahi düşünmezmiş. Günlerden bir gün prensesin kulağına prensin köylü bir kızı sevdiği dedikodusu gelmiş. Bu dedikodu hiç de asılsız değilmiş. Prensin gönlünü kaptırdığı bu köylü kız, her gün kasabada yaşayan yaşlı teyzesinin yanına gider, giderken de büyülü sesiyle şarkılar söylermiş. Kızın sesi o kadar güzelmiş ki adeta onun sesine köyde yaşayan hayvanlar, ağaçlar ve tüm tabiat eşlik edermiş. Onun sesini duyan her erkek ise oldukları yerde donakalır ve bu ses karşısında büyülenirlermiş. Sadece sesini duyanlar ona büyük bir hayranlık besler fakat yüzünü görenler onun bir prenses kadar güzel olmasını bekledikleri için hayal kırıklığına uğrarlarmış. Bu köylü kızın sesi ay gibi parladığı için köy halkı ona zamanla Ayses olarak seslenmeye başlamış. Ayrıca bu kız oldukça zekiymiş. Zekâsıyla tüm köyü kendine hayran bırakırmış. İşte bizim prens de bir gün atıyla gezintiye çıktığı ve kaybolduğu bir vakit bu kızla karşılaşmış. Prens kaybolduklarını söylediğinde Ayses onlara yardımcı olmuş. Gidene kadar sohbet etmişler. Kız prensin esprilerine kahkahayla gülerken onunla bir kez daha görüşebilmeyi arzulamış. Prens ise kızın verdiği cevaplardaki zekâsına ve billur sesine âşık olmuş. İşte bu haberi alan prenses sinirden deliye dönmüş.

“Hah! Sesi çok güzelmiş. Peki ya güzelliği? Benimle hangi kız yarışabilir? Büyücü bu kız. Ülkedeki tüm erkekleri etkileyebilmek için büyüler yapıyor. Üstelik prens… Beni reddetmesinin elbette bedeli olacak.’’ İşte kıskançlıktan deliye dönen prensesin tam da söylediği gibi prens hakkında bazı kötü planları varmış…

“Bu prens kendini ne sanıyor? Yalnızca komik olduğu için ona sonsuza kadar âşık olacağımı mı? Prensi bundan sonra hiçbir şey kurtaramayacak. Ona öyle bir büyü yapacağım ki büyüden kurtulmak istediğinde bunu yalnızca tüm ülkeyi aynı anda güldürürse başarabilecek. Bu ise imkânsız…’’Elbette köylü kızı da bu planlarının bir parçası yapmış. O gece ülkenin en yaşlı büyücüsünü saraya çağırıp ona şöyle söylemiş:

“Konuştuğunda onun sesi tıpkı bir kurbağaya benzesin. Sesi öyle çirkin olsun ki onu duyan herkes ondan koşarak uzaklaşsın.’’

Köyde yaşayan Ayses bir gün yine teyzesine evde yaptığı kurabiyelerden götürüyor ve aynı zamanda şarkı söylüyormuş. Tam o anda boğazı düğümlenmiş ve ses tellerinin güçlü bir şekilde yandığını hissetmiş. Ne kadar zorlasa da bir türlü şarkı söyleyemiyormuş. Sesi tıpkı bir kurbağa gibi çıkıyormuş. Telaşla ne yağacağını şaşıran genç kız koşarak teyzesinin evine varmış. Kapının önüne geldiğinde yaşlı, sıska bir adam karşılamış onu. Genç kız kendini zorlayarak çirkin sesiyle kim olduğunu sormayı başarabilmiş.

“Ben bu köyde yaşayan yaşlı bir adamım. Burada bir bahçıvana ihtiyaç olduğunu duydum. Teyzenizle konuştum ve burada bahçıvan olarak bugün göreve başladım.’’

Genç kız sesinin bir kez daha ne kadar kötü çıktığını fark ederek(aynı zamanda utanarak) tanıştığına memnun olduğunu söylemiş. Ayses sesini herkesten gizlemek istediği için teyzesinin evinde yaşamaya ve dışarıdaki insanlarla konuşmamaya karar vermiş. Günler günleri kovalamış Ayses ve bahçıvan zamanla daha iyi anlaşmaya başlamışlar. Tüm gün birbirlerine ev işlerinde yardım ediyor hava kararmaya başladığında ise sabahlara kadar sohbet ediyorlarmış. Onun sesinden rahatsız olmayan tek kişi bu yaşlı bahçıvanmış. Teyzesi dahi bu durumu belli etmemeye çalışsa da Ayses ’in sesinden oldukça rahatsızlık duyuyormuş. Bir gece Ayses yatağında prensi düşünmüş ve mutlu olmuş. Hayallerini de kendiyle birlikte yastığının bir kenarında uyutmuş ve tüm gece boyunca eski güzel sesine kavuştuğunu ve neşeli şarkılar söylediğini görmüş. Zaman su gibi akarken içindeki öfkeyi bastıramayan prenses yeni bir plan arayışına girmiş. Seçerek davetiye göndereceği kişilerin tüm ülke karşısında şarkı söylemek zorunda olacağı bir parti düzenleyecekmiş. Böylece tüm ülkenin karşısında Ayses’ i kötü sesiyle rezil edebilecekmiş. Kısa bir süre içinde davetiye genç kıza ulaşmış. Etraftaki dedikodulara bakılırsa davetiye ulaşıp da şarkı söylemeyenlerin akıbeti çok çetinmiş. İdam edilecekleri dahi söyleniyormuş. Ayses prensesin planlarından bi haber tüm gece yatağında ağlamış. Uykuya dalmak üzereyken Ayses kendisine birinin seslendiğini duymuş. Başını çevirdiğinde elinde sihirli değneği ve bembeyaz görünümüyle bir perinin ona baktığını görmüş.

“Sen…’’

“Evet, müziğin prensesi buraya senin mutsuz olduğunu gördüğüm ve bir dileğini gerçekleştirmek için geldim.’’

“Ben sesimi geri istiyorum peri. Eskisi gibi şarkılar söylemek istiyorum. İnsanlar benim sesimi duyduklarında benden korkuyorlar. Ben…’’

Bunları söylerken göz yaşlarına hakim olamamış. Aynı zamanda perinin kendi hakkında söylediği ’’müziğin prensesi’’ sözünü yeni fark etmiş ve bu yüzünde küçük bir kahkahaya sebep olmuş.

“Müziğin prensesi mi? Neden bana öyle seslendin peri?’’

“Bunu daha sonra anlayacaksın Ayses şimdilik senin bu dileğini gerçekleştirmeye bakalım.’’

“Harika! Bunu gerçekten yapabilir misin peri?’’

“Elbette! Fakat bir şartla: O partiye gidip şarkını söyleyeceksin. Bu şarkıyı da yaşlı bahçıvanla birlikte söylemelisin.’’

Ayses, perinin söylediklerinden sonra çok üzülmüş. Bu sesiyle şarkı söylemesi onun için tam bir kâbusmuş. Üstelik bunu neden yaşlı bir bahçıvanla yapması gerektiğine anlam verememiş.

“Ben bunu kabul edemem peri. Benim sesimi duyan herkes benden uzaklaşıyor. Bu kasabada yapayalnız kaldım. Teyzemle bile konuşmaktan çekiniyorum. Bu durumdayken nasıl şarkı söyleyebilirim? Başka bir yolu olmalı…’’

“Başka bir yolu yok Ayses. İçindeki gücü keşfetmeli ve şarkını söylemelisin. Neden şarkı söylediğini hatırla! Kendini mutlu ve huzurlu hissetmek için mi, yoksa başkaları senin sesini sevdikleri için mi? Sesinin kötü olması şarkı söylemen için bir engel değil. Kendine ve bana güven lütfen müziğin prensesi’’

Ayses, çaresizce şarkı söylemeyi kabul etmiş. Ama bunun için aynı zamanda yaşlı bahçıvanı da ikna etmesi gerekiyormuş. Sabah olduğunda onunla görüşmüş, ona olanları ve yardıma ihtiyacı olduğunu anlatmış. Bahçıvan bu duruma Ayses ’in düşündüğünden daha sakin bir tepki vermiş.

“Biliyorum bunu sana daha önceden söylemem gerekirdi Ayses. Ben aslında seninle tanışan yolunu kaybetmiş prensim. Beni bu hale prenses getirdi. Onu sevmediğim için ruhumu yaşlı bir bedenin içine hapsetti.’’

Ayses, kulaklarına inanamamış. Günlerdir bahçıvan olarak gördüğü kişinin prens olduğunu yeni anlamış.

“Üstelik seni bu hale getiren de prensesten başkası değil. Senin sesini ve zekânı kıskandığından sana zarar vermek istedi.’’

Ayses, prensesin sahip olduklarını ve güzelliğini düşününce kendisini neden kıskandığına bir türlü anlam verememiş.

“Prensesin bir insanın sahip olmak isteyeceği her şeyi var. Şefkatli bir babaya ve iyi kalpli bir anneye sahip. Bense anne babası küçük yaşta ölmüş yaşlı teyzesine bakan bir köylü kızıyım. Üstelik benden çok daha güzel. O bir prenses…’’

“Güzellik kalpten gelir Ayses. Tertemiz bir sevgiye sahip olmadığın sürece sahip olduğun bunca şeyin pek bir değeri kalmaz. Onda olmayıp sen de olan şey kalbinin güzelliği. Şimdi beraber o partiye gitmeli ve senin sesini geri kazanmalıyız’’ Ayses ve prens parti günü gelip çattığında hazırlanarak yollara düşmüşler. Vardıklarında ülkedeki tüm halkın burada toplandığını görmüşler. Ayses’ in heyecanı gittikçe artmaktaymış. Perinin ve prensin söylediklerini hatırlayarak heyecanını gidermeye çalışmış. Ayses ve prens sıraları geldiğinde birlikte sahneye çıkmışlar. İkisini de kalpleri yerinden çıkacakmış gibi atıyormuş. Perinin söyledikleri adeta genç kızın zihninde parlıyormuş.

“İçindeki gücü keşfet müziğin prensesi. Şarkı söylemek için sesinin güzel olmasına ihtiyacın yok!’’

Müzik de onlara eşlik etmeye başladığında prens ve Ayses şarkıyı söylemeye başlamışlar. Tüm halk bu görüntü karşısında şaşkına dönmüş. Bir yanda belki de şimdiye kadar duydukları en kötü sese sahip bir kız bağırarak şarkı söylüyor ve diğer yandan bu kıza yaşlı sıska bir adam eşlik ediyormuş. Halkın bu şaşkınlığı zamanla geçmiş ve içinde bulundukları durumun komikliğinden dolayı tüm halk aynı anda gülmeye başlamış. Halkın kahkahaları tüm ülkeyi sarmış. O anda hiç beklenmedik bir şey olmuş. Prensesin imkânsız olarak gördüğü ve büyüyü bozacak olay-ülkedeki herkesin aynı anda gülmesi- gerçekleştiği için sahnedeki bahçıvanın yüzü ve bedeni değişiyor, adeta baştan aşağı yenileniyormuş. Bunu gören halk ve Ayses şaşkınlığını gizleyememiş. Ayses’ in karşısında teyzesinin evine giderken karşılaştığı, atıyla gezintiye çıkan yakışıklı prens duruyormuş. Ayrıca mucizevi olaylar bununla kalmamış. Perinin söylediği gibi yaşlı bahçıvanla tüm halkın gözü önünde şarkı söylediği için genç kızın sesi arınmaya ve eski parlaklığına dönmeye başlamış. Ayses şaşkınlıkla prense bu büyünün bozulmasının nedenini sormuş.

“Gerçek aşkın gücü Ayses. Sen gerçek aşkı buldun ve birlikte şarkı söylediğimiz için prensesin sana yaptığı bu büyü bozuldu.’’

Prensin söylediklerinden sonra Ayses cesaret gösterip sesi kötü olmasına rağmen şarkı söylediği için kendisiyle gurur duymuş. Ama prensin de bilmediği bir şey varmış. Evet, büyüyü bozan gerçek aşkmış fakat bu büyünün bozulmasını sağlayan şey Ayses’ in göstermiş olduğu cesaretmiş. O cesareti göstermese şarkıyı söyleyemeyecek ve bu büyü bozulamayacakmış. Şarkının bitmesinin ardından tüm halk şaşkınlık içinde onları alkışlamaya başlamış. Alkış sesleri tüm ülkeyi çepeçevre sarmış. O günden sonra prens ve Ayses evlenmiş ve kendilerine bir ömür boyu şarkılar söyleyebilecekleri mutlu bir yuva kurmuşlar. Aynı zamanda ülkedeki herkes Ayses ’i o kadar çok sevmişler ki ona yıllar boyu sesinin ve kalbinin güzelliğinden dolayı “Müziğin Prensesi’’ olarak seslenmişler. Gökten üç elma düşmüş: Biri cesaretini herkese gösterenlerin, diğeri gerçek aşkı bulanların, üçüncüsü de şarkı söylemeyi sevenlerin başına.

Zeynep Suna Durna

hayvanat bahçesi macerası