hayvanat bahçesi macerası
hayvanat bahçesi macerası

Eksik Bir Hikâye

Bir ağustos sabahı sokakları temizleyenlerden biri, isli ve yer yer sararmış bir kâğıt parçası buldu. Kâğıtta şunlar yazıyordu:

“Size, uzun olduğu sanılan, oysa hakikatte kısacık olan bir aşk hikâyesi anlatacağım. Ben birini sevdim, o biri de beni sevdi. Sonra, bazı dış ve birçok iç sebepten ötürü bir karar aldık. Ayrılık. Ama yıllar sonra buluşmak üzere bir ayrılık. Adı tarihte kalmış bir ağacın altında buluşacaktık. Böylece bir seher vakti ayrıldık.

Sonra kavil günü geldi. Erkenden, daha güneş doğmamış, şehir uyanmamışken yola koyuldum. Öğlen olmadan da ağaca vardım. Şimdiyse güneş batmış, gün bitmeye yüz tutmuş ama beklediğim hâlâ gelmemiş. Beklerken bir şey ayrımsadım. Sanırım gelmesini istemiyordum. Belki unutmuş ve gelmeyecektir. Belki unutmamış ama gelmeyecektir. Yahut belki gelemeyecektir. Sebep mühim değil, gelmeyecek olmasını dilemeye başladım. İlkin belirsiz bir düşünüydü bu. Ama yalnız ve bekliyor olunca daha iyi mütalaa ediyormuş insan içini. Ben de bu durumdan faydalanıp, derunumdaki bazı müphem hissiyatı ve efkârı belirginleştirdim. Evet, artık gelmesini istemiyordum. Bunu ayrımsadıktan sonra bunun sebebi üzerine düşündüm ve şu sözcük çıkıp durdu karşıma: Bilmek. Eğer gelmeyecek olursa, ne yapacağımı biliyordum. Geldiğim yoldan dönecek ve mevcut hayatıma devam edecektim. Ama ya sözünde durup da gelirse? İşte o zaman ne yapacağımı bilmiyorum.”

İbrahim Kiloatar