Sekizinci Renk
Sevgili günlük,
Bugün gökkuşağında sekiz renk olduğunu öğrendim: kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert, mor ve “o”. Bugüne kadar tüm renkleri öğrendim sanırdım. Gök mavi, kan kırmızı, ağaç yeşil… Öyle değilmiş. İnsan sevince her şeyin rengi “o” oluyormuş. Bakıyorum da herkes bu tarifsiz rengi bilinen renklerle anlatmaya çalışmış. “Onu tanıdıktan sonra hayata pembe gözlüklerle bakmaya başladım”, “O gidince dünyam karardı” gibi. Hissettiğim, gördüğüm pembe değil ki benim. Başka, bambaşka. Karanın zıttı da değil elbet, değil işte!
Tamam, sevgili günlük, biliyorum. Eski renkler halâ varlar ve ben bugüne kadar her yağmurda bu renkleri içimde büyüttüm. Fakat bu sabah, çiseleyen yağmurun altında onu ilk kez gördüm. Tesadüflerin yarattığı o biricik anın bana hissettirdikleri pembeden daha pembe, karadan daha karayken nasıl yetebilir ki eski renkler bana? Bunu hangi renk karşılayabilir?
Eve döndüğümden beri pencereden dışarıyı izleyerek bugünü zihnimde en baştan canlandırıyorum. Tekrar tekrar o sıcak tebessüme merhaba demek istiyorum. Ben bunları yazarken tüm gündür durmadan yağan yağmurun damlaları cama vurup süzülüyor. Penceremden görünmese de bir yerlerde muhakkak gökkuşağı çıkmış olmalı diye düşünüyorum. Eminim ki “o” da diğer renklere sarılmış, parlıyordur.
Evet, sevgili günlük, ben bugün âşık oldum. Gökkuşağı artık sekiz renkli: kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert, mor ve “o”.
İlayda Özoruç