Sevgili Kaş Hadi Daha Hızlı Kaç
Araba, otoban sıcağında ilerliyordu. Tekerlekler, teker teker geçiyordu otoban çizgilerini. O sırada arabada yan koltukta elimde “Otoban Sıcağı” albümünü tutuyordum. Bu albüm cd’sini takmadan önce “Teker Teker” şarkısının bitmesini bekliyorduk. Beklerken keyfimiz yerindeydi. Kaşlarımız oynuyordu şarkıyla bir ve rotamız da Kaş’tı. Sonra Birşey oldu. Şarkı, otoban, araba, keyfimiz ve biz denen şey, bir yere kaçtı. İkimiz de tutamadık. Zamanla (evet, şelaleye ben de düşmüştüm artık) ellerimdeki sinirler de kaçtı. Bu yüzden bu öyküyü zihnimden geçenleri yazıya çeviren bir metalin soğukluyla yazıyorum. Keşkehissedebilseydim kalemin içindeki kurşunun sıcaklığını bir kez daha zira eskiden iyi bir yazardım. Şimdiyse sadece zihnimdeki akıl hastanesinin boş duvarlarına karalamalar yapıyorum, yardım!
Kaş o kadar uzaktı ki, varamıyorduk. Yine de gidiyorduk. Hiç şikayet etmiyorduk, gittikçe yolu daha da seviyorduk. Her küçük restoranda, köyde duruyorduk. Spesiyalleri gurme edasıyla yiyip kuzuları doyasıya seviyorduk. Etrafımızda zaman diye bir şey varmış, durmadan akan bir şelaleye benziyormuş, biz hiç görmedik ki onu. Hüzün diye bir şey varmış, insanın yüreğinin içinde patlayan bir volkana benziyormuş, biz hiç taşmadık ki öyle. Başka insanlar da varmış, bilmiyorduk, görmedi ki gözlerimiz başkasını. Kaş’ta mavi bir deniz varmış oysa benim denizlerim yemyeşildi ve gördüğüm andan beri onların içinde akıp öylece gidiyordum, aynı yol gibi.
O bir gün aklını Kaş’a dikti. Oraya hiç varamayacağız şimdi gitme vakti, dedi ve gitti. Oysa biz hep gidiyorduk ki. Otoban sıcaklığını onun buz gibi katı düşünceleri kesti. O zamandan beri tüm şehirlerarası otobüs terminalleri soğuk. İndiğimde üşürüm. Sonra Kaş’ı, yolu düşünürüm. Dudağımdan kaynar bir keşke düşürürüm.
“Keşke hiçbir zaman Birşey olmasaydı.”
Nilay İnel