hayvanat bahçesi macerası
hayvanat bahçesi macerası

Sergen ne izliyorsun?

The Lighthouse – Deniz Feneri

2019’da çıkan The Lighthouse o kadar öngörülemez bir filmdi ki “dudak uçuklatan” ifadesi bu filmi tarif etmekte eksik kalıyor. Ne zaman bir film beni huşu ve karmaşanın garip kokteyli halinde hissettirse, merak ediyorum: Bu film gerçekten ÇOK mu akıllı, yoksa sadece akıllıymış gibi mi davranıyor? Haydi bunu beraber araştıralım.

İlk filmi The Witch(2015) ile karşımıza çıkan ve korku filmlerine taze bir kan getiren Robert Eggers ikinci filmi olan The Lighthouse ile geçen sene karşımıza çıktı. 2020 yılının belirsizliği sürerken The Lighthouse kaçırılmaması gereken bir film. Binbir hissi bir arada barındıran ve kendisini başkalarının ızdırabına gülebilmek olarak tanımlayan bu filmle ilgili konuşacak birçok şey var. Filmin sinematografı Jarin Blaschke’nin söylediğine göre, Yönetmen ve senarist Robert Eggers şöyle demiş “Atmosfer her şeyden önce gelir ve geri kalan her şey onun içinden çıkar”. Ve inanın bu filmdeki atmosfer tükenir gibi gözükmeyen cinsten. Film sanki başka bir zaman diliminden çıkıp gelmiş gibi – eski tip kutu gibi olan 1.19:1 çerçeve oranı ile ana iki karakteri dip dibe sıkıştırarak bizde klostrofobik bir his uyandırıyor. Film hakkında kısa bir özet geçecek olursam: The Lighthouse, deneyimli deniz feneri bakıcısı “Yaşlı”(Thomas)karakterini canlandıran William Dafoe ve onun gönülsüz yardımcısı “Genç”(Ephraim) karakterini canlandıran ve bu filmde inanılmaz bir performans veren Vampir Oğlan’ın arasında geçen hikayeyi anlatıyor. Bu ikisi arasında geçen diyaloglar ve gelişen olaylar çok ilgi çekici. Bu film hakkında sayısızca teori ve anlam çıkartılabilir. Şimdi sizlerle beraber bu filmin Mitolojik kısımlarını inceleyeceğiz. The Lighthouse denizci toplumlara ait birçok efsane, masal ve halk hikayelerinden ilham almış. Örneğin martıların ölmüş denizcilerin ruhlarını taşıdığına inanılması gerçek hayatta var olan ve bir deniz kuşunun öldürülmesinin kötü şans getireceğine inanılmasına yol açan bir efsanedir. Bu olayın tarif edildiği en meşhur örnek 1798 yılında Samuel Taylor Coleridge tarafından yazılmış olan “The Rime of the Ancient Mariner” şiiridir. (“Yaşlı Gemici”) Şiirde bir denizcinin teknesine konmuş bir albatrosu öldürerek gemisini lanetlemiş olmasından bahsedilir ve ceza olarak bu ölü kuş o denizcinin boynuna mürettebat tarafından zorla asılır. Hiç albatros gördünüz mü bilmiyorum ama eğer gördüyseniz boynunuza asılmasını istemeyeceğinizden eminim. Hiç çekici bir kolye olduğunu zannetmiyorum. “Genç” filmde düzenli olarak tek gözlü bir martı tarafından rahatsız ediliyor ve martıya yapacakları onun kaderinin kötü yöndeki değişimini mühürlemiş oluyor. Fırtına yaklaşıyor. “Genç” kendinden önceki deniz feneri bakıcısının delirip öldüğünü öğrenip daha sonra kafası kopmuş tek gözlü bir adam halisine etmesi bu martı ve ölü denizci efsanesini doğrular nitelikte. Eski görevli bu deniz fenerinin altında yatan kötülüğe karşı bir uyarı mıydı? Mümkün.

Tabi bir de hem bir biblo şeklinde hem de yarı insan yarı balık olarak kanlı canlı karşımıza çıkan Denizkızı karakteri var. Bu figür denizcilik kültüründe Ortaçağ Avrupasından Yunan mitolojisine kadar uzanır. Yunan mitolojisine göre Sirenler tarafından birçok denizci uçkurlarına yenik düşüp yosun tutmuş mezarlarına gönderilmiştir. Güzellikleriyle denizdeki erkekleri tahrik edip onları su altına sürükleyen bu canlılar erotizmi ve cinselliğin tehlikelerini temsil etmiştir. Seks ve ölüm arasındaki bu bağı filmde “Genç” in kendini tatmin ettiği/sinir krizi geçirdiği sahnede çok net görebiliyoruz.

“Genç” karakteri ile benzerlikler taşıyan Prometheus’tan da bahsetmek gerekiyor tabi. Bu mitte bir titan olan Prometheus ateşi tanrılardan çalıp insanlığa bahşediyor ve buna çok sinirlenen Zeus onu cezalandırıyor. Ateş burada insanoğlunun bilgiye olan merakını ve doğanın üzerinde kurduğu egemenliği temsil ediyor. Filmdeki deniz feneri de yasaklanmış bilginin temsili olarak önümüzde durmakta. Zeus Prometheus’u cezalandırmak için onu bir kayaya bağlatıyor. Bir kartal gelip her gün onun iç organlarını yiyor ve her gece Prometheus’un vücudu yenileniyor. Kartal ertesi sabah yine geliyor. Sonsuza dek sürecek bir ceza. Filmi izlediğiniz zaman siz de bu bağı apaçık bir şekilde göreceksiniz. Son olarak “Yaşlı” karakterinin yunan mitolojisindeki Proteus ile benzerliklerinden bahsedeyim. Proteus denizin ilk yaşlı bilgelerindendi. Bilginin koruyucusu ve deniz yaratıklarının dostu. Bilinebilecek her şeyi bilen ama bu bilgiyi başkaları ile paylaşmaktan nefret eden bir karakter. Prometheus bilgiyi paylaşırken Proteus kendisine saklayan bir karakter. Bu ikili arasındaki zıtlık izlediğimiz filmde çok açık ve etkileyici bir şekilde yansıtılıyor. Bu iki karakter arasındaki dinamik uzun süre hafızamdan çıkmayacak bir şekilde “siyah-beyaz” perdeye taşınmış. The Lighthouse üzerine saatlerce tartışılabilecek ve analiz yapılabilecek bir film. Filmin estetiği ve atmosferi birebir yaşanması gereken bir deneyim. Son on yılın karşıma çıkan en sanatsal ve görsel derinliğe sahip sıra dışı filmi olmayı başaran The Lighthouse izlenmeye değer bir Robert Eggers şaheseri.

Sergen Aktaş

Aralık Fanzin